Google Reklamları =)

Hakan Özdemir

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?




Forum - İman-Küfür

Burdasın:
Forum => İslam ve İnsan Bölümleri => İman-Küfür

<-Geri

 1 

Devam->


HaKaN-FaN
(şimdiye kadar 354 posta)
04.09.2009 19:34 (UTC)[alıntı yap]
İman-Küfür

"Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini hidayete kavuşturur" [140] ayetiyle benzeri mutlak ifadeler içeren âyetlere dayanarak hidayet bulma ve sapıtmanın tamamen Allah'ın belirlemesiyle gerçekleştiğini zanneden ve insanın, belirlenmiş kaderinin esiri olduğunu ileri sürenler olmuştur. Kimi âyetlerin siyak ve sibakına bakılmadan ve bu mutlak ifadelerin kayıt altına alındıkları âyetler -göz-önünde bulundurulmadan böyle bir sonuca varmak mümkündür. Ancak Kur'an bir bütündür ve bazı âyetlerinin, bazı âyetlerini açıkladıkları bizzat Kur'an'da belirtilmektedir. O halde Kur'an âyetlerinden sonuçlar çıkarılmaya çalışılırken buna mutlaka dikkat edilmesi gerekmektedir. Konuyla ilgili âyetler bir bütünlük içerisinde değerlendirilecek olursa, Allah'ın hidayete kavuşturduğu kişinin bizzat kendisinin hidayeti seçtiği ve bu sebeple yüce Allah'ın o kimseyi hidayete kavuşturduğu, sapıklık konusunda da durumun aynı olduğu görülecektir.
Mesela saptırma ile ilgili mutlak ifader, açıklayıcı başka âyetlerle kayıt altına alınmıştır.
"Onlar yoldan sapınca, Allah da kalblerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete kavuşturmaz" [141]
"Hayır! Öyle değil, bilakis onların kazanmakta oldukları kötülükler kalblerini paslandırmıştır." [142]
"Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da hidayete kavuşturur. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkla-n saptırır. Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın, ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. îşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır." [143]
Bu ve benzeri âyetler, Allah'ın saptırmasının sebebini açıklayan âyetlerdir. Bu âyetlerden de anlaşıldığı gibi sapmanın asıl sebebi, sapan kişilerin kendi tavır ve davranışlarıdır. Kendileri sapma yolunu tercih etmişlerdir.
Hasan Basrî, kader konusunda Halife Abdülmelik b. Mervan'a yazdığı mektupta şöyle demektedir:
"Allahu Teala şöyle buyuruyor: İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım. Onlardan ne bir nzık, ne de beni beslemelerini istiyorum.' Allah bu âyette ibadeti için yarattığı mahluklarına ibadetle emretmiştir. Allah onlan bir işi için yaratıp sonra işle onlar arasına girmemiştir. Zira Allah kullarına zalim değildir. Daha evvel geçen Selefiyeden hiçbiri bu sözü inkâr ve münakaşaya kalkişmamıştır, çünkü onların hepsi bu konuda tek bir fikir etrafına toplanmışlardır."[144] İnsan şayet hür olmasaydı, peygamberin dine davet etmesinin de bir anlamı olmazdı. Çünkü insanın hür bir iradesi olmamış olsaydı, peygamberin çağrısına icabet edemezdi. Nasıl olsa iman edecekler, önceden belirlenmiş; inkâr edecekler de, belirlenmiştir. Peygamberin çağrısına ve meşakkatlere katlanmasına ihtiyaç olmazdı.
Hidayet konusunu vuzuha kavuşturan âyetlerde şöyle denilmektedir:
"Kâfirler diyorlar ki: 'Ona Rabb'inden bir âyet/mucize gelmeli değil miydi?' De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır. Kendisine yöneleni de hidayete erdir. Onlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki kalbler ancak Allah'ı anmakla sükûnet bulur."[145]
'Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz- Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir"[146]
"Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve onlara takvasını (ateşten nasıl korunacaklarını öğretir."[147]
O halde Allah'ın hidayete kavuşturduğu kimseler de, Allah'a yönelen, O'nu anan ve emirlerini yerine getirenlerdir. Bu sebeple Allah onları hidayete kavuşturmuştur. Gerek sapma ve gerek hidayetle ilgili bu anlamda pek çok âyet vardır. Hatta mutlak ifadeler kullanılan ayetlerin bağlamları göz önünde bulundurulduğunda mutlaka hidayete erdirilmiş olanların neden hidayete erdirildikleri, saptırılmış olanların da neden saptırıldıkları âyetlerde izah edilmektedir. Bu konuların yer aldığı herhangi bir sûre baştan sona kadar gözden geçirilecek olursa, bu tespitimizin ne kadar doğru olduğu görülecektir. Kuşkusuz Allah, adalet sahibidir. Kimseye zulmetmez:
"Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez"[148]
Bu sebeple Kur'an-ı Kertm, insanların mazeret olarak kaderi ileri sürmelerini şiddetle reddeder:
"Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: 'Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşarlardı. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.' Bu şekilde onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanladılar da sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz"[149]
Hidayeti ya da sapıklığı seçen insanın kendisi olduğu halde bunun Allah'a nispet edilmesi aslında doğrudur da. Çünkü insana hidayeti seçme imkânım veren de, sapıklığı seçme imkânını veren de Allah'tır. Yani bunlardan birini seçme özgürlüğünü Allah insana vermiştir. Bu nedenle her ikisinin Allah'a nispet edilmesi de, insana nispet edilmesi de doğrudur. Büyük bir daire düşünün, bu dairenin içinde yarısından ikiye bölünmüş küçük bir daire vardır. Bu küçük dairenin bir tarafı hidayet/iman, diğer tarafı ise, sapıklık/küfürdür. İnsan bu küçük dairenin orta çizgisinin üzerindedir. Dilerse, iman tarafına geçer, isterse küfür tarafına geçer. Elbette burada aslolan, Allah'ın iradesinin, şu veya bu tarafı seçmesine müsaade etmesidir. Ancak Allah'ın iradesi, O'nun bilgisi, adaleti ve mükemmel hikmetiyle uyum içerisindedir. İnsana, iki taraftan birini seçme iradesini veren de O'dur. Bu sebeple insanın, iman tarafını seçmesi de, küfür tarafını seçmesi de kendi iradesiyle olduğundan bu eyleminin kendisine nispet edilmesi doğrudur. İnsan iradesini ifade eden bu küçük daireyi içeren büyük daire ise, Allah'ın iradesidir ve ikiye bölünmüş küçük daireyi içine aldığından dolayı kişinin özgür iradesiyle yaptığı seçimin bu anlamda Allah'a nispet edilmesi de doğrudur. Çünkü kişi kendi iradesiyle hangi tarafa yönelirse yönelsin, iradesini çevreleyen Allah'ın iradesinin sınırları dışına çıkmamaktadır. Ancak ikiye bölünmüş o küçük dairede olup bitenler üzerinde Allah'ın bir dayatması yoktur. İnsana istediği tarafı seçme imkânını veren Allah'tır. Allah'ın adaletinin bir sonucudur bu.
Kur'an-ı Kerim, genelde iyi amelleri Allah'a, kötülerini de insana nispet eder. Çünkü Kur'an, eğitim üslubunu kullanır. İyi amellerin kişiye nispet edilmemesi, kişi şımarmasın; kötü amellerin kişiye nispet edilmesi ise, sorumluluğunu daha.çok hissetsin, diyedir.
Aslında daha önce yazılı olması anlamıyla kader, Allah'ın ilmidir. Elbette O'nun ilmine sınır yoktur. Geçmişi bildiği gibi, geleceği de bilir. Bizim-yapıp ettiklerimiz, elbette O'nun ilmi dışında değıkıir. Bu anlamda kader, bundan ibarettir. Biz bir davranışta bulunuyorsak, Allah böyle davranacağımızı önceden bilmektedir. O'nun bilgisi, bizim o davranışımıza sebep değildin Bilakis o davranışı yapmamız, bilgisinin sebebidir:
"Yayüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın.. Şüphesiz bu Allah'a kolaydır. "[150]
"Gayb'ın anahtarları Allah'ın yanındadır. Onlan ancak O bilir. O, harada ve denizde ne varsa hepsini bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık.bir kitaptadır." [151]
Önceden seyrettiğiniz İ3ir filmi düşünün, olay olmadan önce o olayı biliyorsunuz. Ancak o olay, sizin bilginiz sebebiyle olmuyor, bilakis bilginiz, o olay sebebiyledir. Allah'ın gelecek bilgisi, tıpkı o filmi seyreden gibidir. Olup bitecek, şeyleri önceden bilmektedir. Ancak bu olup bitenler, O'nun önceden, bunları bilmesi nedeniyle değildir. Bilakis, ileride olaylar bu şekilde gerçekleşeceği için O, bunlann bu şekilde gerçekleşeceğini, bilmektedir.
Kuşkusuz Allah, sadece bir seyirci değildir. İstediği an müdahale edebilir. Ancak hayatın geneli, anlattığımız bu misaldeki gibidir.
Yine bir ayna düşünün, suratınızı ekşiterek ve kaşlarınızı çatarak karşısına geçiyorsunuz. Ayna sizi ekşi suratlı ve çatık kaşlı gösterecektir. Sebep, aynanın kendisinde değildir, sizin davranışınızdadır. Tebessüm ederek karşısına geçseniz, sizi o şekilde gösterecektir. Suratınızın aynada ekşi ve çatık oluşu ya da tebessüm eder oluşu, sizin o şekilde davranmanızdan dolayıdır, aynanın kendisinin bunda bir etkisi yoktur. İnsanın iman ve küfrü seçmesi de aynen öyledir. Aynayı Allah'ın bilgisi olarak kabul edecek olursak, bu bilginin, insanın iman veya küfrü seçmesinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

[140]16/Nahl, 93; 35/Fatır, 8
[141]61/Saf, 5
[142]83/Mutaffiftn, 14
[143]2/Bakara, 26-27
[144]Ethem Ruhi Fıglaiı, Çağımızda kikadî islam Mezhepleri, Ankara-1990, 303 (Mektubu Türkçeye çevirenler: Lûtfi Doğan-Yaşav Kutluay)
[145]13/Ra'd, 27-28
[146]29/Ankebut, 69
[147]47/Muhammed, 17
[148] . 4/Nisâ, 40
[149]6/En'am, 148
[150]57/Hadid, 22
[151]6/En'am, 59 Bazıları, "yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir ki­taptadır" cümlesini bağlamından kopararak bu cümle ile, her türlü ilmin Kur'an'da var olduğunun kastedildiğini söylerler Oysa bu cümlede geçen "kitap" kelimesiyle Kur'an'm kasted!ilmediği açıktır



Bütün konular: 938
Bütün postalar: 1511
Bütün kullanıcılar: 210
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
Google Reklamları =)
Tekil:126 | Çoğul:523 | Çevrimiçi:

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol